Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

İKİNCİ KISM

 
     

04 - ADÂLET, AKL, ÎMÂN, KAZÂ VE KADER

KAZÂ VE KADER

Îmânın altı şartından altıncısı, kazâ ve kadere inanmakdır. Kazâ ve kader, zekî insanların zihnlerinin en çok takıldığı bir bilgidir. Bu takıntılar, kazâ ve kaderi iyi anlamamakdan ileri gelmekdedir. Kaderin ne demek olduğu iyi anlaşılsa, hiçbir zekînin şübhesi kalmaz ve îmânı kuvvetli olur.

Âlemlerin yaratanı, yaratdığı ve yaratacağı şeylerin hepsini, ezelden ebede, zerreden Arşa kadar hepsini, maddeleri, ma’nâları, bir ânda ve bir arada bilir. Herşeyi yaratmadan önce biliyordu. Herşeyin iki dürlü varlığı olur. Biri ilmde varlık, ikincisi, hâricde, maddeli varlıkdır. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh” bunu bir misâl ile, şöyle anlatmışdır: Bir mühendis mi’mâr, yapacağı bir binânın şeklini, her yerini, önce zihninde tasarlar. Sonra zihnindeki bu resmi, kâğıda çizer. Sonra bu plânı, mi’mâra ve ustalara verir. Bunlar da, bu plâna göre, binâyı yapar. Kâğıddaki plân, binânın, ilmdeki varlığı demekdir ve zihnde tasavvur edilerek çizilen şeklidir. Buna, (ilmî, zihnî, hayâlî vücûd) ismleri verilir. Kereste, taş, tuğla ve harçdan yapılan binâ da, hâricdeki varlıkdır. Mühendis mi’mârın zihninde tasavvur etdiği şekl, ya’nî bu şekle olan bilgisi, binâya olan kaderidir.

Kazâ ve kader bilgisi karışık olduğundan, okuyanlarda, bir takım yanlış fikrler, evhâm ve hayâller hâsıl olabilir. Bunun için, din büyüklerimiz, kazâ ve kaderi çeşidli şeklde anlatmışlardır. Böylece okuyan ve dinliyenler, sözlerin gelişine ve şekline göre, ta’rîflerin birinden fâidelenebilir ve şübheye düşmekden kurtulurlar. (Fâideli Bilgiler) s. 219 a bakınız!

Kader, ileride yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde bilmesidir.

Allahü teâlâ, herşeyi, kudreti ve ilmi ile yaratıyor. İşte kader, bu ilmdir.

Kader, hiçbirşey yaratılmadan önce, Allahü teâlânın ilm sıfatının mahlûklara olan bağlılığıdır. Mazher-i Cân-ı Cânânın onüçüncü mektûbu, kazâ ve kader bilgisini çok güzel açıklamakdadır. Altıyüzdoksanaltıncı sahîfeye bakınız!

(Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) kadere îmân etmiş, kadere inanmak îmânın şartıdır demişdir. Ya’nî kadere inanmıyan, mü’min değildir dediler.

Kaderin, iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü teâlâdandır. Çünki, kader, bildiği şeyleri yaratmak demekdir.

[Kader ve kazâ kelimeleri, birbiri yerine kullanılır. Kader yerine, kazâ denir].

Büyük âlim imâm-ı Begavî buyuruyor ki: (Kazâ, kader bilgisi, Allahü teâlânın kullarından sakladığı sırlardan biridir. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve din sâhibi olan Peygamberlerine “aleyhimüsselâm” bile açmadı. Bu bilgi, büyük bir deryâdır. Kimsenin, bu denize dalması, kaderden konuşması câiz değildir. Şu kadar bilelim ki, Allahü teâlâ, insanları yaratıyor. Bir kısmı şakîdir. Cehennemde kalacakdır. Bir kısmı da sa’îddir. Cennete gidecekdir. Bir kimse, hazret-i Alîden “radıyallahü anh” kaderi sordukda: (Karanlık bir yoldur. Bu yolda yürüme!) buyurdu. Tekrâr sorunca: (Derin bir denizdir) buyurdu. Tekrâr sordu. Bu def’a: (Kader, Allahü teâlânın sırrıdır. Bu bilgiyi senden sakladı) buyurdu.

 

İlm olmazsa, din, sıyrılıp kalkar aradan,

öyleyse, cehâlet denilen, yüz karasından,

 

kurtulmaya çalışmalı, başdan başa millet,

kâfi değil mi yoksa, bu son dersi felâket?

 

Bu felâket dersi, neye mal oldu, düşünsen,

beynin eriyip, yaş gibi, damlardı gözünden.

 

Son olaylar, ne demekdir, bilsen ne demekdir:

Gelmezse eğer, kendine millet, gidecekdir.

 

Zîrâ, yeni bir sarsıntıya pek dayanılmaz,

zîrâ, bu sefer, uyku ölümdür uyanılmaz.

 

Ahlâkı düzeltip, fenne çok çalışmak lâzım,

dîne bağlı, atomla silâhlı er olmak lâzım!

 

Din bilgisi, harb gücü, ileri olmak gerek,

ikisidir ancak, millete huzûr verecek.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks