Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

İKİNCİ KISM

 
     

23 - İKİNCİ CİLD - 96.MEKTÛB (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)

Bu mektûb, hâce Ebül-Hasen Behâdır Bedahşîye yazılmış olup, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefât edeceğine yakın kâğıd istediğini açıklamakdadır:

Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği kullara selâm olsun! Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, mevt hastalığında, kâğıd istedi. (Bana kâğıd getiriniz! Benden sonra, yolu şaşırmamanız için, size kitâb yazacağım) buyurdu. Ömer “radıyallahü anh” birkaç Sahâbî ile birlikde, (Bize Allahü teâlânın kitâbı yetişir! Soralım, sayıklıyor mu?) dedi. Hâlbuki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” her sözü vahy ile idi. Nitekim Vennecmi sûresi, üçüncü âyetinde meâlen, (O, boşuna konuşmaz. Hep, vahy olunanı söylemekdedir) buyuruldu. Vahy red olunursa, küfr olur. Nitekim, Mâide sûresi, kırkdördüncü âyetinde meâlen, (Allahü teâlânın gönderdiğine uymıyanlar kâfirdir) buyuruldu. Bundan başka, Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” sayıklıyacağını, fâidesiz söyliyebileceğini sanmak, Ona güvenmeği ve dînine i’timâd etmeği sarsar ki, bu da küfr ve zındıklıkdır. Bu mühim şübheyi nasıl hal etmeli?

Allahü teâlâ, anlayışını artdırsın. Doğru yolda yürümeni nasîb eylesin! Böyle şübheleri ortaya atarak, üç halîfeyi ve başka Sahâbîleri lekelemek istiyenler, insâf etseler ve insanların en iyisinin sohbetinin şerefini, kıymetini anlasalar ve Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” bu sohbetde bulunmakla, nefslerinin isteklerinden, temâmen kurtulduklarını ve kin, düşmanlık gibi huylardan temizlendiklerini ve hepsinin din büyüğü, islâmın göz bebekleri olduklarını ve islâmiyyeti kuvvetlendirmek ve insanların en iyisine yardım etmek için, bütün gücleri ile çalışdıklarını ve islâmiyyeti yükseltmek için, bütün mallarını fedâ etdiklerini ve Resûlullaha “aleyhisselâm” olan aşırı sevgileri uğrunda aşîretlerini, kabîlelerini, evlâdlarını, zevcelerini, vatanlarını, evlerini, sularını, tarlalarını, ağaçlarını, nehrlerini terk ve fedâ etdiklerini, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” kendi cânlarından çok sevdiklerini, vahyi, meleği görmekle şereflendiklerini, mu’cize ve hârikalar gördüklerini, görmeden inanılan şeyleri, görerek anladıklarını, başkalarının bilgilerinin bunlara görgü olduğunu ve Kur’ân-ı kerîmde, Allahü teâlâ tarafından medh ve senâ edildiklerini bilseler, bu şübhelerin uydurma sözler olduğunu anlar, kulak bile vermezler. Bu sözlerin yanlış yerlerini anlamağa, çürük noktalarını ayırmağa lüzûm bile görmezler. Bu üstünlüklerde, Eshâb-ı kirâmın hepsi ortakdır. En üstünleri olan (Hulefâ-i râşidîn) ya’nî dört halîfenin büyüklükleri nasıl anlatılabilir? Ömer “radıyallahü anh” öyle bir Ömerdir ki, Hak teâlâ, onun için Resûlüne, Enfâl sûresinin altmışdördüncü âyetinde meâlen, (Ey Peygamberim “aleyhisselâm”! Sana Allah ve mü’minlerden, senin izinde gidenler yetişir!) buyurdu. Bu âyet-i kerîmenin, Ömer “radıyallahü anh” müslimân olduğu için indiğini, Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü anhümâ” bildiriyor. Eshâb-ı kirâm için söylenen böyle iftirâlar, hiçbir esâsa dayanmamakdadır. Meydânda olan, bilinen hakîkatlere uymamakdadır. Kur’ân-ı kerîm ile ve hadîs-i şerîfler ile red edilmekdedir. Bununla beraber, bu süâle cevâb vermiş olmak için ve o şübheli sözün çürük noktalarını belirtmek için, Allahü teâlânın yardımı ile, birkaç önsöz yazmağı uygun gördüm. Dikkatli okuyunuz! Bu şübheyi temâmen gidermek için, birkaç önsöze lüzûm vardır. Bu sözlerden herbiri ayrı birer cevâb gibidir:

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks