Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

İKİNCİ KISM

 
     

34 - İSLÂMİYYETDE NİKÂH

MEHR - (Kitâb-ül-fıkh alel-mezâhib-il-erbe’a)da diyor ki, (Mehr, evlenecek erkeğin vereceği altın, gümüş, kâğıd para veyâ herhangi bir mal yâhud bir menfe’at demekdir. Mehr iki kısmdır. Birincisinin verilmesi, nikâh yapılınca vâcib olur ve yarısı veyâ hepsi sâkıt olabilir. Buna, (Mehr-i mu’accel) denir. İkincisinin mikdârı da nikâh yapılırken belli edilir ise de, verilmesi, üç şeyden biri hâsıl olunca vâcib olur ve hiçbir sebeble azalmaz. Buna, (Mehr-i müeccel) denir. Her iki mehr, nikâhda bildirilmedi ise, (Mehr-i misl) verilmesi lâzım olur. Zevce firkate, ya’nî ayrılmağa sebeb olan birşey yaparsa, meselâ irtidâd eder veyâ (Hurmet-i musâhere)ye sebeb olursa, mehr-i mu’accelin hepsi sâkıt olur, verilmez. Erkek boşarsa veyâ firkate sebeb olanı yaparsa, bunun yarısı sâkıt olup, yarısı verilir. Mehr-i müeccelin verilmesini vâcib kılan üç şey, vaty, halvet ve ikisinden birinin ölmesidir. Bu üçünden biri hâsıl olunca, ödenmemiş mu’accel mehr de sâkıt olmaz ve azalmaz. Vaty veyâ halvet hâsıl olunca, bütün mehr nikâhda karârlaşdırılan vakti gelince veyâ firkat hâlinde tâm olarak ödenir. Zevce ölünce, zevc, zevcenin vârislerine verir. Zevc ölünce, mîrâsından zevcesine verilir. Zevc ile zevce arasında olan meşrû’ halvet, yabancı kadın ile olan harâm halvet gibi değildir. Yanlarında hissen veyâ şer’an yâhud tabî’aten vatya mâni’ bir sebeb bulunursa, meşrû’ halvet olmaz. İkisinden birinin hasta olması, ihrâmlı olması, farz nemâzda, Ramezân orucunda olması, kadının hayz veyâ nifâs hâlinde olması, yanlarında akllı bir çocuk bulunması bu halvete mâni’ olur. Zevce, mehrini zevcine, ölmüş ise, vârislerine hediyye edebilir. Zevcenin babası, kızının mehrini dâmâdına hediyye edemez). (İbni Âbidîn)de diyor ki, (Zevce, alacaklısını mehri ile zevcine havâle edebilir. Mehrini başkasına hediyye edip, mehri kabz için onu vekîl edebilir. Çünki, alacak ancak borcluya hediyye edilir. Başkasına hediyye edebilmek için, kabz etmeğe onu vekîl etmesi lâzımdır).

(Fetâvâ-yı Hindiyye)de diyor ki, (Nikâh akd edilirken tek mehr söylenip, ne kadarı mu’accel olduğu bildirilmedi ise, âdete ve zevcenin emsâline göre, söylenilenin bir mikdârı mu’accel olur. Mehrin hepsi mu’accel denildi ise, hepsi mu’accel olur. Hepsi belli târîhde verilmek üzere müeccel olup, ödeme târîhi gelince, zevce mehrini alabilmek için kendini zevcinden men’ edemez. Mehr bir sene sonra müeccel olup zevc bir seneden önce vatyı şart etmiş ise, mehr vermeksizin vaty câiz olur. Şart etmemiş ise, imâm-ı Muhammede “rahmetullahi teâlâ aleyh” göre yine böyledir. Mehr-i mu’acceli vermeden önce vatyı şart etmiş ise, câiz olur. Mehrin bir kısmı mu’accel, bir kısmı da müeccel ise, zevce vaty edilmiş olsa bile, mehr-i mu’accelin hepsini almadıkca, zevci ile sefere gitmeğe, vatye ve halvete mâni’ olabilir.

Nikâh akd edilirken, mehr-i müeccelin belli bir târîhde ödenmesini şart etmek, söz birliği ile câizdir. Talâk olunca, mehrin ödeme târîhi beklenir. Ödeme târîhi belli değilse, boşarken hemen ödenir. Ric’î talâkda zevc ric’at edince, tekrâr müeccel olmaz. Küçük olsun, büyük olsun, bâkire olarak evlenen kızın mehrini, babası, dedesi ve kâdî, zevcden alabilirler. Bunlardan başkası alamaz. Bâkire kız olarak evlenen râzı olmazsa, bunlar da alamaz).

(Rıyâdunnâsıhîn)deki hadîs-i şerîfde, (Mehr vermemek niyyeti ile nikâh yapan kimse, kıyâmet günü hırsızlar arasında haşr olunacakdır) buyuruldu.

(Mehr) söylemeden, hattâ mehr vermemek şartı ile nikâh yapmak da sahîh, şart fâsid olur. Zevcin, (Mehr-i misl) vermesi vâcib olur. Kadının baba tarafından akrabâsına verilen kadar verir. Mehrin bir kısmı (Mehr-i mu’accel) ise, bunu, vatydan önce veyâ halvetden önce verir. Hepsi (Mehr-i müeccel) ise veyâ mu’accel ve müeccel kelimeleri söylenmedi ise, vatydan veyâ halvetden sonra, zevcenin istediği zemânda, eğer istemedi ise, ikisinden biri ölünce, verilmesi vâcibdir. Vârisleri verir veyâ alır. Mehrin değeri on dirhem gümüşden az olmaz. Bugün gümüş para kullanılmıyor. Altın karşılığı olan kâğıd liralar kullanılıyor. Bunun için on dirhem, ya’nî yedi miskal ağırlığındaki gümüş değerinde olan bir miskal [beş gram, ya’nî üçde iki lira] altından az olmamalıdır. Fârisî (Cevâhir-ül-fıkh) kitâbında, mehrin bir altından az olmaması yazılıdır. O zemân, bir altının bir miskal ağırlığında olduğu anlaşılıyor. Dahâ az söylerse, yine bir altın liranın üçde ikisi veyâ bu değerde söylemiş olduğu bir malı verir. Zevce, mehr-i mu’acceli almadıkça, düğünü, halveti ve birlikde sefere çıkmağı istemeyebilir. Bunları red edince, zevc, zevcesinin nafakasını kesemez. Mehrin hepsi müeccel [gecikebilir, sonra olacak] ise, zevce, mehri almadığı için bunları men’ edemez. Mehr-i mu’acceli almıyan kadın, zevcinden iznsiz evden çıkabilir ve başka bir mahremi ile sefere gidebilir. On altın mehrini zevcinden aldıkdan sonra, bunu zevcine geri verip hediyye etse, [fekat, mehrimi hediyye etdim demese], zevci de, halvetden önce bunu boşasa, kadının zevcine beş altın dahâ vermesi lâzım olur. Çünki, altın, ta’yîn ile te’ayyün etmediği için, bu on altını zevcine geri vermekle, mehr parası geri verilmiş olmaz. Boşamak halvetden evvel olduğu için, mehr parasının yarısı kadının hakkı olacağından, diğer yarısını erkeğe geri vermesi lâzım olur. Zevcden mehri almayıp ona halâl etseydi veyâ mehr, altın olmayıp, mal olsaydı, bu malı zevcinden aldıkdan sonra ve zevcine geri vererek hediyye etdikden sonra boşanınca, erkeğe birşey vermesi lâzım gelmezdi. Çünki, ta’yîn ile te’ayyün eden malı geri verince, kadın mehri teslîm almamış olur. [Bey’ ve şirâ bahsine bakınız!].

Tekrâr bildirelim ki, nikâhın sahîh olması için, mehrin konuşulması şart değildir. Din câhili olan bir kimse, (İslâm dîninde, bir erkeğin evlenebilmesi için, kıza mehr parası vermesi lâzımdır. Kadın, pazar eşyâsı gibi, satılık mal olmakdadır) derse, islâmiyyete iftirâ etmiş olur. İslâmiyyetde mehr parası, evlenmek için değildir. Evliliğin düzenli, mes’ûd olarak devâm etmesi, kadının hak ve hürriyyetlerinin korunması, din câhili huysuz erkeğin elinde oyuncak olmaması içindir. Mehr parasını vermek ve çocukların nafaka paralarını her ay ödemek korkusundan erkek, zevcesini boşayamaz. Bu korkunun olmadığı yerlerde, mahkemeler boşanma da’vâları ile dolup taşmakdadır. Bunun için, evlenecek kızın, islâmın güzel ahlâkını ve kadına verdiği kıymeti bilen ve bunlara ehemmiyyet veren erkekden az mikdârda, böyle olmıyandan ise, fazla mikdârda mehr istemesi efdaldir.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks