Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

ÜÇÜNCÜ KISM

 
     

19 - İSLÂMİYYETDE FÂİZ, BANKA VE VAKF

3 - Bey’ ve şirâda fâiz: Hanefî ve Hanbelî mezheblerine göre, bir satışda fâiz bulunması demek, aşağıda bildirilen iki şeyin veyâ birinin mebî’ ile semende ortak olarak bulunması demekdir. Şâfi’î ve Mâlikî mezheblerinde, bu iki şart ile berâber, altın veyâ gümüş yâhud gıdâ maddeleri olmaları da lâzımdır.

1 - Kadr, ya’nî vezn veyâ hacm ile ölçülmeleri,

2 - Bir cinsden olmaları.

Fâiz bulunan satış veresiye yapılamaz. Dâimâ peşin olması lâzımdır. Satışın peşin olması için, mebî’in de, semenin de te’ayyün etmeleri lâzımdır.

Buğday, arpa, hurma ve tuzun, her zemân ve heryerde, hacm ile ölçülmeleri, altın ve gümüşün de dartı ile ölçülmesi emr olundu. Bu altı maddeden başka şeylerin, nasıl ölçüldükleri, âdete göre anlaşılır. 4. cü maddeye bakınız!

Bir satışda, fâiz şartının ikisi de bulunmazsa, bu satışda fâiz bulunmaz. Ya’nî birinin peşin fazla olması veyâ veresiye olması, fâiz olmaz. Meselâ, on metre pazeni, onbeş metre basmaya peşin ve veresiye satmak câizdir.

Bu şartların ikisi de bulunursa, yalnız eşid mikdârda peşin satmak câiz olup, farklı mikdârda peşin ve aynı mikdârda olsa bile, birisini veresiye olarak satmak fâiz olur. Zâten, fazlası peşin harâm olan satışlar, veresiye, eşid mikdârda olsa bile, dâimâ harâm olur. Veresiye başkadır. Peşin pazarlık edip, semeni sonra te’cîl etmek başkadır. Bir teneke buğdayı bir teneke buğdaya peşin satışda, söz keserken ölçmek lâzımdır. Sonradan ölçülürse, eşid bulunsa bile câiz olmaz. Bir kile buğdayı, bir kile buğdaya veresiye veyâ bir kileden az veyâ fazla buğdaya peşin satmak fâiz olur. Ya’nî câiz değildir, harâmdır. Kadr ve cinsleri ortak bulunan iki malın eşid mikdârda peşin satışının câiz olması için, sıfatlarının başka olması lâzımdır. Para bozdurmak, bunun için, câiz olmakdadır. Sıfatları da aynı olursa, satışdan fâide olmıyacağı için bey’ sahîh olmaz.

İki şartdan birisi bulunup, birisi bulunmazsa, farklı mikdârda peşin câiz olup, eşid mikdârda olsalar da, veresiye satmak yine fâiz olur. Bir kile buğdayı, iki kile arpaya veyâ beş yumurtayı altı yumurtaya peşin satmak [ve peşin kâğıd para bozmak] câiz olur. Fekat beş metre basmayı, beş metre basmaya ve bir kamyonu, başka bir kamyona veresiye satmak fâiz olur. Burada, yalnız, altın veyâ gümüş karşılığında dartarak ölçülen başka cinsleri veresiye satın almağa izn verilmişdir. Bunun için, para ile yapılan mal satışlarında fâiz yokdur. Kâğıd para karşılığında yapılan mal satışlarında da, hiç fâiz yokdur.

Ağırlık ile ölçülen şeylerin her ikisi de bir habbe, ya’nî bir arpa ağırlığından az ise, hacm ile ölçülenlerin her ikisi de yarım sâ’dan az ise, bunlar ölçüye gelmez, ya’nî birinci şart yok kabûl edilmişdir. Bunun için, bir avuc buğdayı, iki avuc buğdaya ve bir felsi iki veyâ dahâ çok felse, peşin satmak câiz olur. Çünki, iki avuç içi, yarım sâ’dan azdır ve üç felsin ağırlığı, bir habbeden azdır. İki santigram altını, dört santigram altına peşin satmak fâiz olmaz. Bunları veresiye satmak fâiz olur. Bir kırât-ı şer’î, beş arpa olduğundan, bir habbe, beş santigramdır.

Altını, gümüşü yarıdan fazla olan alaşımlar, sâf altın ve sâf gümüş gibidirler. Satışda ve ödünc vermekde bunların ağırlıklarına bakılır. Altını, gümüşü, yarıdan az olan alaşımlar, urûz gibidir. İçindeki hâlisin ağırlığından fazla hâlis ile ve kendi cinsinden, fazlası ile peşin satılabilirler. Çünki altının fazlası, karşılık maldaki başka ma’denin karşılığı olur. Böyle paralar ve fülûs denilen metal paralar, âdete göre, ağırlıkla da, aded ile de ölçülmekdedir. Fekat, altının ve gümüşün, dâimâ, ya’nî karışımdaki mikdârı az olsa da, kabz edilmeleri lâzımdır. Semen, ya’nî geçer akça olmadıkları zemân, ta’yîn edilince, te’ayyün ederler.

Bir satışın peşin olması demek, pazarlık yerinden ayrılmadan önce, iki malın da ayn olması demekdir. Buna, te’ayyün etmek denir. Altından ve gümüşden başka mallar, söz kesilirken ta’yîn etmekle te’ayyün ederler. Bunların satışı (Mukâyada) olur. İki maldan yalnız birisi ta’yîn edilmiş ise, ayn olan, mebî’ olur. Deyn olan mal ve altın ve gümüş, ayrılmadan önce kabz olunmakla te’ayyün ederler.

(Dürr-ül-muhtâr) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki: (Buğdayı, buğday karşılığında satınca, ikisi de ta’yîn edilirse, ya’nî ayn olurlarsa câizdir. Teslîm alınmaları lâzım gelmez. Çünki, sarfdan başka satışlarda, mallar, ta’yîn etmekle te’ayyün ederler. Te’ayyün edince, kendilerini vermek lâzım olur. Benzerleri verilemez. Ya’nî, ikisi de hacm ile veyâ dartı ile ölçülen, bir cins veyâ başka cins [altından ve gümüşden başka] iki malı birbiri karşılığında satmak için, söz kesilirken, ikisi de ayn olmalıdır. İster hâzır olsunlar, ister gâib olsunlar, ta’yîn edilmeleri yetişir. Sözleşme yerinden ayrılmadan önce teslîm alınmaları lâzım olmaz. Altın ve gümüşün ise, ayrılmadan önce kabz olunması şartdır. Ya’nî birbirinin eline, cebine vermek lâzımdır. Ayrıldıkdan bir iki dakîka sonra verse, sarf satışı sahîh olmaz.

Sarf satışında, alacağı hâzır olup, vereceği yanında değilse, sözleşme etmeyip, hâzır olanı [ödünc veyâ] emânet almalı, vereceği eline geçince, o zemân pazarlık ve söz keserek, ayrılmadan bunu teslîm etmelidir.

Fâiz bulunan satışdaki iki maldan biri ayn, karşılığı deyn ise, ayn olan mebî’, deyn olan semen olmak ve [söz kesilirken deyn olan] semeni, ayrılmadan önce kabz etmek şartı ile câiz olur. Çünki, deyn ancak teslîm alınmakla te’ayyün eder.

Eğer, deyn mebî’ ise, söz kesilen meclisde hâzır olsa bile, bey’ câiz olmaz. (İle, ye) gibi bağ ile söylenen fâiz malı, semen olur. Bu bağlar ile söylenmiyen, mebî’ olur. (Bu bir kile buğdayı, bir kile tâze buğdaYA satdım. Bu bir kile buğdayı, bir kile tâze arpaYA satdım) diyerek sözleşmeleri câiz olur. Çünki, her ikisinde de, ayn olan mal, mebî’dir ve deyn olan, semendir. Fekat, sözleşme yerinden ayrılmadan, deyni kabz etmek lâzımdır. Çünki, fâiz bulunan bey’in câiz olması için, ayrılmadan önce, mebî’ ile semenin ayn olmaları lâzımdır. Deynin [misâlimizde, semenin] te’ayyünü, kabz edilmekle olur. Aynı, kabz etmeden ayrılmaları câiz olur. Eğer (Bir kile iyi buğdayı senden, bu bir kile buğday İLE satın aldım) derse, yâhud (İki kile tâze arpayı senden, bu bir kile buğdaYA satın aldım) derse, deyn olan, meclisde hâzır bulundurulsa dahî, câiz olmaz. Çünki, deyn olan mal, mebî’ olmuş, ayn olmıyan şeyi satmışdır. Bu ise, câiz değildir.)

Fâiz bakımından yeni ile eski, tâze ile bayât arasında fark yokdur. Meselâ, eski bakırı, yeni bakır ile aynı ağırlıkda ve peşin değişmelidir. Yeni bakır hafîf ise, bununla az mikdâr başka mal veyâ para da peşin vermelidir.

Altın ve gümüşden başka ma’denlerde, san’at, işçilik farkı olabilir. Bir bakır semâveri, dahâ ağır bakır semâver karşılığı satmak câiz olur. Çünki altından ve gümüşden başka ma’denler, san’at te’sîri ile, ağırlık ölçüsünden çıkıp, aded ile satılabilir. Fekat bunları ağırlıkla satmak âdet olan yerlerde, ağırlık farkı yine fâiz olur. Altın, gümüş eşyâ, san’at te’sîri ile semenlikden çıkarak mebî’ olabilir. Ya’nî ta’yîn ile te’ayyün eder. Fekat, kabz edilmesi ve altını, gümüşü yarıdan fazla olanların dâimâ ağırlık ile ölçülmesi şartdır.

(Bedâyı’) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beşinci cüz, 236. cı sahîfesinde diyor ki, (Aynı sayıda fülûsü birbirleri ile değişdirirken [kâğıd veyâ metal para bozdururken] veyâ fülûs verip fülûsdan başka şey [altın, gümüş veyâ başka bir ayn] satın alırken, fülûs hep semen olur. Ta’yîn edilince te’ayyün etmez. Kabz edilmedikçe deyn olur. Nakdeyn ile değişdirilirken, ayrılmadan önce, iki karşılıkdan birinin kabz olunarak te’ayyün etmesi lâzımdır. Çünki, burada fâizin iki şartı da yok ise de, deynin deyn karşılığı satılması bâtıldır. Fülûs, aynı sayıda [ya’nî, i’tibârî kıymetleri aynı olarak] fülûs ile değişdirilirken, fâizin bir şartı bulunduğu için [veresiyesi harâm olacağından] iki karşılığın da kabz olunmaları lâzımdır. Fülûs, başka sayıda fülûs ile değişdirilirse, [bir yüzlük verip, kıymetlerinin toplamı yüzden az olan ufaklık alınırsa], fâizden kurtulmak için, iki karşılığın da ta’yîn edilmeleri lâzımdır. Şeyhayne göre, ancak bu hâlde [ve selem satışında] niyyet etmekle fülûs semenlikden çıkar. Urûz gibi olurlar. Ta’yîn edilince, te’ayyün ederler. Fekat, yine aded ile ölçülürler. Fâizin bir şartı bulunduğu için, ya’nî aynı cins oldukları için, ta’yîn edilmekle, satışın peşin yapılması te’mîn edilmiş olur. Ta’yîn edilen malın kendisi verilir. Benzerleri verilemez). Birisinin ta’yîn edilmesi de kâfî ise de, deynin semen olması ve bunun ayrılmadan önce kabz edilmesi lâzım olur. Bankada, bono kırdırmanın câiz olmadığı buradan da anlaşılmakdadır.

Zimmînin zimmîlerle ve müslimânlarla alışverişi, müslimânların birbirleri ile alışverişi gibidir. Yalnız kendi aralarında domuz ve şerâb satmaları da câizdir. Dâr-ül-harbde [ya’nî, yehûdî, hıristiyan veyâ müşriklerin memleketlerinde] bulunan mürtedin malları onun mülkü değildir.

Altın ve gümüş, ağırlıkla ölçülür. Basılı liraların ağırlığı belli olduğu için, liraları sayı ile de kullanmak câiz olur. Kullanırken, ağırlıklarını düşünmek lâzımdır.

On dirhem gümüş para borcu olan kimse, alacaklısına, bunlar yerine bir altın verse, ya’nî on dirhem borcuna karşı, bir altını peşin olarak satsa câiz olur. Çünki gümüşler, semen yapılmış olup, te’ayyün etmeleri için, borclunun teslîm alması lâzımdır. Zâten borcluda bulundukları için, yeniden teslîm almasına lüzûm kalmamışdır. Çünki, mebî’in ve semenin birlikde te’ayyün etmeleri, veresiye olan satışda fâizden sakınmak için şart edilmişdir. Ödenip biten borcda, böyle fâiz olamaz. Borcda, ileride düşülecek fâiz tehlükesi olabilir. (Dürr-ül-muhtâr). Üçüncü kısm, onikinci maddesinin son sahîfesine bakınız! (Rıyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki:

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks