Peygamberimiz aleyhisselâm, amcası Ebu Talib'in Vefâtından sonra, günlerce evinden dışarı çıkmadı. 59 Hep evinde oturdu. Pek az dışarı çıktı. 60 Dışarı çıktığı zaman da, Kureyş müşrikleri, 61 Ebu Talib'in sağlığında62 yapmak isteyip de yapamadıkları hakaret ve işkenceleri, 63 istediklerini yapmaya başladılar. 64

Nitekim, Kureyş müşriklerinin beyinsizlerinden bir beyinsiz Peygamberimiz aleyhisselâmın önünü kesip başına toprak saçmış, Peygamberimiz aleyhisselâm başı toza toprağa bulanmış olarak evine girmişti.

Kızlarından birisi hemen kalkıp Peygamberimiz aleyhisselâmın başındaki tozu toprağı ağlaya ağlaya giderirken, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Kızcağızım! Ağlama! Muhakkak ki, Allah senin babanı koruyacak, savunacaktır! " demişti.

Peygamberimiz aleyhisselâmın kendi kendine de:

" Ebu Talib ölünceye kadar, Kureyşlilerden, böyle birşey başıma gelmemişti! 65 Ey amca! Senin yokluğunda, imdadıma senden daha çabuk koşanı bulamadım" buyurduğunu işittiği; ve müşriklerin Peygamberimiz aleyhisselâmı himayesiz bularak işkenceye uğratmaya kalktıklarını gördüğü zaman, Ebu Leheb Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına geldi ve:

" Ey Muhammed! Git! Ne istiyorsan, Ebu Talib'in sağlığında ne yapıyor idiysen, yine yap! Lâfa andolsun ki, ben ölünceye kadar sana hiç kimse dokunamayacaktır! " dedi.

Bir gün, Gaytala'nın oğlu Peygamberimiz aleyhisselâma sövüp sayarken, Ebu Leheb çıkageldi. Onu yüzünün üzerine düşürdü.

Gaytala'nın oğlu:

" Ey Kureyş cemaatı! Ebu Utbe dininden çıkmış! " diyerek bağırmaya ve yaygaraya başladı.

Kureyş müşrikleri gelip Ebu Leheb'in üzerine dikildiler.

Ebu Leheb onlara:

" Ben Abdulmuttalib'in dininden ayrılmış değilim.

Fakat, ben kardeşimin oğlunu yapmak istediği şeyi yapıncaya kadar koruyorum" dedi.

Müşrikler:

" Güzel ve iyi etmişsin! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, böylece, bir müddet, Ebu Leheb'in korkusundan hiç kimse sataşmaz olduğu halde, gider gelir oldu.

Bir gün; Ukbe b. Ebi Muayt ile Ebu Cehil Amr b. Hişam Ebu Leheb'in yanına giderek, ona:

" Kardeşinin oğlu sana babanın nereye girdiğini haber verdi mi?" diye sordular.

Bunun üzerine, Ebu Leheb:

" Ey Muhammed! Abdulmuttalib'in girdiği yer neresidir?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" O, kavmi ile birliktedir! " buyurdu.

Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt ile Ebu Cehil'e:

" Ona babamın girdiği yeri sordum.

'Kavmi ile birliktedir' diye cevap verdi" dedi.

Ukbe ile Ebu Cehil:

" 'O ateş (Cehennem) içindedir! ' demek istemiştir" dediler.

Ebu Leheb tekrar Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına varıp:

" Ey Muhammed! Abdulmuttalib, ateşe (Cehenneme) mi girdi?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Evet! Abdulmuttalib de, putlara tapa tapa onun gibi ölüp gitmiş olan herkes de, ateşe (Cehenneme) girmiştir" buyurdu.

Bunun üzerine, Ebu Leheb:

" Vallahi, artık sana işkenceden nefes aldırmayacak, temelli düşmanlık edeceğim! Sen Abdulmuttalib'in Cehennemde olduğunu söylersin ha?! " dedi.

Ebu Leheb de, başka müşrikler de, Peygamberimiz aleyhisselâma düşmanlıklarını ve zulümlerini şiddetlendirdiler. 66

-------------------------------------

59. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 123, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 208.

60. İbn Sa'd, c. 1, s. 211, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 210, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 134, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 302.

61. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 57, İbn Sa'd, c. 1 , s. 211, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 210, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134.

62. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 58, Taberî, Târih, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, 134, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 50.

63. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 57-58, İbn Sa'd, c. 1, s. 211, Taberî, c. 2, s. 229.

64. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 134, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 10.

65. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 58, Taberî, c. 2, s. 229, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 350, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 234, Halebî, c. 2, s. 50.

66. İbn Sa’d, Tabakâtü’l -kübrâ, c. 1, s. 211, Ebu’l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 210-211, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 134, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 302, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 50-51.