Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

İKİNCİ KISM

 
     

52 - TEGANNÎ VE MÜZİK

Süâl: Evet, uzak memleketlerdeki vericilerden dinlendiği zemân, ses net olarak gelemiyor. Fekat, bir şehrdeki vericiden alınan ses, tam hâfızın okuduğu gibi oluyor. Ma’nâsı da, iyi anlaşılıyor. Radyoda, teypde ve ho-parlörde işitilen bu seslere, Kur’ân-ı kerîm denilmez mi?

Cevâb: Radyoda işitilen ses, fen bakımından (Aks-i sadâ) [sesin yankısı] da değildir. (Nakl-i sadâ) [sesin iletilmesi] de değildir. Nakl, sesin kendinin götürülmesi demekdir. Isı da, reyyonman, ışıma ve konveksiyon akımları ile yayıldığı gibi, nakl yolu ile de iletiliyor. Ateşe sokulan maşa, ısıyı değişdirmeden iletiyor. Isı, demirin kristallerinin birinden, ötekine geçerek yayılıyor. Hâfızın yanında, kendi sesini işitmemiz (Nakl-i sadâ)dır. Buğazdaki ses iplikcikleri [etden iki tel], konuşurken, gerilerek sertleşiyor. Ciğerden gelen hava, bunları titreşdirerek ses hâsıl oluyor. Titreşen tellerin hava moleküllerine çarpması, bu molekülleri titreşdiriyor. Bu titreşimler de, yanlarındaki hava moleküllerini titreşdirerek kulağımıza kadar ulaşıyor. Böylece sesi duyuyoruz. Ses hava içinde, müntezam küreler hâlinde dalgalarla yayılıyor. Havanın kendisi gitmiyor. Sesi iletmiş oluyor. Kuru hava, sesi, sâniyede üçyüzkırk metre hızla iletmekdedir. Su molekülleri de, sesi iletir. Sesin, sudaki hızı, sâniyede binbeşyüz metre kadardır. Katı cismler, sesi dahâ çabuk iletiyor. Sesin çelik ve camdaki hızı, sâniyede beşbin metredir.

Havada, suda yayılmakda olan ses dalgaları, dıvar, kayalık gibi sert düz yüzeylere çarpınca, doğrultularını değişdirerek, tekrâr geriye döner. Geri dönen dalgalar, eşit özellikde, ikinci bir ses meydâna getirirler. Bu ikinci sese (Aks-i sadâ) veyâ (yankı) denir. Aks-i sadâ, kendini hâsıl eden birinci sesin özelliğinde olduğu hâlde, secde âyetinin, aks-i sadâsını işiten kimsenin, ma’nâsını anlasa bile, tilâvet secdesi yapması lâzım gelmiyor. Kur’ân-ı kerîmin aks-i sadâsı, Kur’ân-ı kerîm olmuyor. Bu sese, Allahü teâlânın kelâmı denmiyor. Radyoda işitilen ses, hâfızın sesinin (Nakl-i sadâ)sı, ya’nî sesin kendisi olmadığı gibi, (Aks-i sadâ)sı bile değildir. Hâfızın sesine benziyen, başka bir sesdir. Kadınların aynadan, sudan aks eden görüntülerine ve kâğıd, perde üzerindeki resmlerine bakmanın da, benzerlerine bakmak olduğunu, birinci kısmda, 58. ci maddenin son sahîfesinde bildirmişdik. Ses, mikrofona gelince gayb oluyor, bitiyor. Elektriğe, sonra miknâtıs dalgalarına çevriliyor. Bu elektro-manyetik dalgalar, antene gelip, radyoda, elektriğe ve sonra yeni bir sese çevriliyor. Ho-parlörde de böyle olmakdadır. Zâten ho-parlör, elektrik dalgalarını ses dalgalarına çeviren âlet demek olduğu, Fransızca (Larousse)da bile yazılıdır. Aks-i sadâya Kur’ân-ı kerîm okumak denilmiyor da, bu başka sese, nasıl Kur’ân okumak denilir.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks