Hakîm b. Hizam; Umeyr b. Vehb'in söylediklerini dinledikten sonra, halkın arasından geçip Utbe b. Rebia'nın yanına vardı.

Ona:

" Ey Velid'in babası! Sen Kureyşîlerin büyüğü, seyyidi, içlerinde sözü dinlenirisin! Sen zamanın sonuna kadar hayırla anılmanı istemez misin?" dedi.

Utbe:

" Ey Hakîm! Nedir o?" diye sordu.

Hakîm:

" Halkı seferden geri çevir! Müttefikin Amr b. Hadramî'nin işini (diyetini) üzerine al! " dedi.

Utbe:

" Yaptım gitti! Sen bunu bana bırak! Çünkü o benim müttefikimdir. Onun diyetini, kaybettiği malını ödemek bana düşer. 145

Yalnız, sen Hanzaliye'nin oğluna [Ebu Cehil'e] git de, onunla bir görüş, konuş.

Ben buna ondan başkasının muhalefetinden korkmuyorum! " dedi. Sonra da, kalkıp bir nutuk irad etti ve nutkunda şöyle dedi:

" Ey Kureyş cemaatı! Vallahi, siz Muhammed ve ashabıyla karşılaşırsanız, birşey yapamazsınız!

Vallahi, onlardan birini öldürecek olan, ya amcasının, ya dayısının oğlunu ya da kabilesinden bir kimseyi öldürmüş, yüzüne hiç bakmak istemeyeceği bir kimsenin yüzüne bakmak zorunda kalmış olacaktır.

Siz geri dönünüz!

Muhammed ile sair Araplar arasından çekiliniz, onu onlarla başbaşa bırakınız!

Eğer onlar onu öldürürlerse-ki, zaten sizin de istediğiniz bu idi-istediğiniz olmuş olur.

Eğer bunun aksi olur (Muhammed onlara galebe çalar), size gelir kavuşursa, onun aleyhinde istediğiniz şeyden dolayı, size ondan bir zarar gelmez."

Hakîm b. Hizam, hemen Ebu Cehil'in yanına vardı.

Ebu Cehil o sırada zırhını hazırlıyordu.

Ona:

" Utbe, beni sana şöyle şöyle söyleyeyim diye gönderdi" diyerek, Utbe'nin söylediklerini nakletti.

Ebu Cehil:

" Vallahi, Muhammed'i ve ashabını görünce, Utbe'nin ödü kopmuş!

Hayır! Vallahi, Allah Muhammed'le bizim aramızda hükmünü verinceye kadar geri dönmeyeceğiz!

Utbe bu sözü ancak deve eti yiyici Muhammed ve ashabını görünce korktuğu için söylemiştir.

Onun oğlu da onların içindedir.

O sizleri bundan dolayı korkutuyor! " dedi. 146

Hakîm b. Hizam, Mervan'ın sorusu üzerine, bu hadiseyi şöyle anlatır:

" Utbe b. Rebia'nın yanına gidip, ona:

'Ey Velid'in babası! Sen, sağ olduğun müddetçe, bugünün bütün şerefini alıp götürmez misin?' dedim.

Utbe:

'Nedir o, söyle bakayım?' dedi.

Ona:

'Siz Muhammed'den ancak Hadramî'nin oğlunun kanını istemiyor musunuz? O senin müttefikindir. Onun diyetini ödemeyi üzerine al! Halkı geri çevir! ' dedim.

Utbe:

'Ben onun diyetini ödemeyi üzerime alıyorum. Sen de Hanzaliye'nin oğluna [Ebu Cehil'e] git! Ona:

'Yanındakilerle birlikte, amcanın oğlu ile uğraşmaktan vazgeçip, bugün geri dönecek misin?' diye sor! ' dedi. Hemen gittim.

Kendisi, önünü ardını sarmış bir cemaat içinde oturuyordu.

O sırada, İbn Hadramî de onun başında dikiliyor ve:

'Ben Abduşşems oğullarıyla olan antlaşmamı bozdum. Manzum oğullarıyla antlaştım! ' diyordu.

Ebu Cehil'e:

'Utbe b. Rebia, sana:

'Sen, yanındakilerle birlikte, amcanın oğlu ile uğraşmaktan vazgeçip, bugün geri dön! ' diyor' dedim.

Ebu Cehil:

'Utbe senden başka gönderecek elçi bulamadı mı?' dedi.

Ona:

'Hayır! Bulamadı. Zaten, ben ondan başkasına elçi olmayı kabul edecek değilim! ' dedim.

Ebu Cehil'in yanından ayrılıp, vakit geçirmeden haberi yetiştirmek için, Utbe'nin yanına vardım.

O sırada, Utbe, İmâ' b. Rahasatü'l-Gıfârî'ye dayanmış duruyordu.

İmâ'; Kureyş müşriklerine boğazlanacak 10 deve hediye etmişti.

Ebu Cehil, yüzünde şer tüter bir halde, Utbe'nin yanına çıkageldi. Utbeye:

'Senin ciğerin korkudan şişmiş, ödün kopmuş! ' dedi.

Utbe:

Kiminkinin şiştiğini, koptuğunu öğreneceksin! ' diyerek karşılık verince, Ebu Cehil kılıcını sıyırıp sirtoyla Utbe'nin atının sırtna hızlıca vurdu!

İmâ' b. Rahasa:

'Bu, ne kötü fal! ' dedi." 147

İmâ', Utbe'ye:

" Ey Velid'in babası! Nereye bu gidiş?" diye sordu.

Utbe:

" Bilmiyorum vallahi! " dedi.

İma':

" Sen, kavminin ulususun. Halkı geri döndürmekten ve müttefikinin kan bedelini üzerine almaktan seni alıkoyacak ne var?

Nahle'de müsadere edilen kervanı tazmin etmeyi üzerine alır, kavmine salma yaparsın.

Vallahi, Muhammed'den önce, onların istedikleri budur!

Ey Velid'in babası! Muhammed ve ashabıyla çarpışmayınız. Kendinizle çarpışmış olursunuz! " dedi. 148

-------------------------------------

145. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 274, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 63, Taberî, Târîh, c. 2, s. 278, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 65, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 123-124, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 253, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 270.

146. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 274, Taberî, Târih, c. 2, s. 278, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 65-66, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 124, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 253-254, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 270.

147. Zübeyri, Bekkâr, Cemheretu Nesebi Kureyş, c. 1, s. 359-360, Taberî, Târîh, c. 2, s. 278, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 270-271.

148. Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 60.