Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi
Fedek seferi, Hicretin 6. yılında Şaban ayında vuku bulmuştur. 336
Fedek; Hicaz'da bir kariyyedir. Medine'ye iki-üç günlüktür. 337
Seferin sebebi: Peygamberimiz aleyhisselam, Sa'd b. Bekr oğulları kabilesinin Hayber Yahudilerine yardım etmek üzere Fedekte toplandıklarını haber almıştı. 338
Sa'd b. Bekr oğulları kabilesi, bu yolda yapacakları yardıma karşılık, kendilerine Hayber’in hurma mahsulünü vermelerini Hayber Yahudilerinden istem işlerdi. 339
Sa'd b. Bekir oğullarının yardıma gelmeleri boşuna değildi.
Hayber Yahudileri bir yıldan beri Peygamberimiz aleyhisselamla çarpışma hazırlığı içinde idiler.
Benî Kurayza Yahudileri cezalandınldığı zaman, Hayber Yahudileri, toplanıp yapılacak işi aralarında konuşmuş; Teymâ, Fedek ve Vadi'l-kurâ Yahudilerini yanlarına alarak Medine üzerine yürümeye, eski yeni bütün hınçlanyla çarpışmaya karar vermiş bulunuyorlardı. 340
Peygamberimiz aleyhisselam, Hazret-i Ali'yi 11 kişilik askerî bir birliğin başına geçirerek Fedek'te toplanan Benî Sa'd b. Bekrlere saldı.
Mücahidler geceleri gittiler, gündüzleri gizlendiler, Hemec'e ulaştılar. 341
Hemec; Hayber'le Fedek arasında bir su kaynağıdır.
Mücahidler, Hemec'de bir adam yakaladılar. 342 Yakalanan adam, Benî Sa'dların casusu idi. 343
Ona:
" Sen nesin? Arkandaki Benî Sa'dların toplantılarından malumatın var mı?" diye sordular.
Adam:
" Bende bu hususta bilgi yok! " dedi.
Mücahidler onun üzerine yürüyünce, kendisinin Benî Sa'dların casusu olduğunu, Hayber Yahudilerine yardım karşılığında Hayber hurma mahsulünün Benî Sa'd'lara tahsisini istemek üzere kendisini göndermiş olduklarını ona söylettiler.
Kendisine:
" Benî Sa'dlar neredeler?" diye sordular. 344
Casus:
" Bana eman verirseniz, onların yerlerini size haber veririm" dedi.
Eman verdiler. 345
Casus:
" Onlardan 200 kişilik bir cemaati geride bırakmıştım. Onların liderleri de Veber b. Uleym'dir! " dedi.
Mücahidler:
" Önümüze düş, onların yerini bize göster! " dediler.
Casus:
" Eğer bana eman verirseniz, gösteririm! " dedi.
Mücahidler:
" Eğer sen bizi götürüp onların yerlerini ve yaylım hayvanlarını bize gösterirsen, sana eman veririz, aksi takdirde senin için eman yok! " dediler.
Casus, göstermeye razı oldu. Önlerine düşüp mücahidleri götürdü durdu. Öyle ki, casustan şüphelenecek, kendisinin bir kötülük düşündüğünü, tuzağa düşürmek istediğini sanacak kadar götürdü!
Dümdüz ve büyük çöllere, yüksek yüksek yerlere eriştirdi.
Sonra bir ovaya indirdi ki, orada pek çok develer, davarlar vardı.
" İşte, Benî Sa'dların develeri ve davarlan bunlar! " dedi.
Mücahidler birden baskın yapıp develeri ve davarlan ele geçirdiler.
Casus:
" Bırakınız beni artık! " dedi.
Mücahidler:
" Hayır! Onların arkamızdan gelmeyeceklerinden emin oluncaya kadar, seni bırakmayacağız! " dediler.
Develerin ve davarların çobanı ise, kaçarak, soluğu Benî Sa'dların toplandıkları yerde almış; Sa'd b. Bekr oğullarını uyarmış, korkutmuştu.
Sa'd b. Bekr oğulları kaçıp etrafa dağıldılar.
Casus:
" Siz beni daha ne diye tutuyorsunuz? İşte, Bedevî Araplar darmadağın oldular! Çobanları onları uyardılar ve korkuttular" dedi.
Hazret-i Ali:
" Biz onların karargâhlarına daha ulaşmadık! " dedi.
Casus, mücahidleri oraya kadar da götürdü. Fakat, orada hiçbir kimse göremediler. Bunun üzerine, casusu serbest bıraktılar. 346
Rivayete göre, İsa b. Alîle'nin dedesi demiş ki:
" Ben, Hemec'den Bedi'a kadar uzanan vadide Sa'd b. Bekr oğullarını, kadınlarını hayvanlara bindirip kaçarlarken görmüştüm.
Kendi kendime:
'Bugün onların başına bir felâket mi geldi ki?! ' dedim.
Yanlarına yaklaştım. Liderleri Veber b. Uleym'le karşılaştım.
Ona:
'Nereye bu gidiş?! ' diye sordum.
Veber:
'Şerre, kötülüğe! Muhammed'in cemaatleri üzerimize yürüdü! Ona karşı koymaya bizde güç yok! Daha çarpışmaya tutulmadan, rüzgârına tutulduk!
Hayber’e gönderdiğimiz elçimizi yakaladılar! O bizi onlara haber verdi, yapılmayacak şeyi bize yapti! ' dedi.
Kendisine:
'Kimdir o elçiniz?' diye sordum.
Veber:
Kardeşimin oğludur! Biz Araplar içinde kalbi ondan daha sağlam, dayanıklı bir genç bulunmaz sanırdık! ' dedi.
Ona:
'Ben görüyorum ki; Muhammed'in işi, güvenliğe eren ve büyüyen bir iş oldu.
O Kureyşîleri çökertti!
Onlara, yapılamayacak şeyi yaptı!
Daha sonra, sırasıyla Yesrib'deki kaleleri, yani Kaynukaları, Benî Nadirleri, Benî Kurayzalan ve şu Hayber'dekilere kadar sairlerini de hep o çökertti, yerlere serdi! ' dedim.
Veber, bana:
'Sen bundan korkma!
Hayber" de nice adamlar var!
Kendilerini saldıranlardan koruyucu kaleler, hiç kesilmeyen sular var!
Muhammed hiçbir zaman onlara yaklaşamaz!
Yurdunun ortasında bile, onlarla çarpışmak liyakatini kendisinde bulamaz' dedi.
Ona:
'Bu senin görüşün mü?' diye sordum.
Veber:
'Bu onların (Hayber Yahudilerinin) görüşleri ve mütalaalarıdır! ' dedi." 347
Benî Sa'd b. Bekrlerden iğtinam edilip Medine'ye getirilen, 500 deve ile 2000 davardı. 348
Bunların beşte biri Beytü'l-mâl için çıkanldıktan sonra, kalan beşte dördü mücahidler arasında bölüştürüldü. 349
-------------------------------------
336. Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 5, c. 2, s. 562, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 89, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 378, Taberî, Târîh, c. 3, s. 83.
337. Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 238.
338. Vâkıdî, c. 2, s. 562, İbn Sa'd, c. 2, s. 89, Belâzurî, c. 1, s. 378, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 73, 74, Taberî, c. 3, s. 83, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 209, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 109, Zehebî, Megâzî, s. 295, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 179, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 135, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 158, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 12, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 185.
339. Vâkıdı, c. 2, s. 562, Taberî, c. 3, s. 83, İbn Esîr, c. 2, s. 209, İbn Kayyım, c. 2, s. 135, İbn Seyyid, c. 2, s. 110, Zehebî, s. 295, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 179.
340. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 530, 531.
341. Vâkıdî, c. 2, s. 562, İbn Sa'd, c. 2, s. 90.
342. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 109.
343. Vâkıdî, c. 2, s. 562, İbn Esîr, c. 2, s. 209, İbn Seyyid, c. 2, s. 110, İbn Kayyım, c. 2, s. 135, Zehebî, s. 295, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 179, Halebî, c. 3, s. 185, Zürkânî, c. 2, s. 162.
344. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 562.
345. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 109, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 185.
346. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 563.
347. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 563.
348. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 563, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 109, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 158, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 12, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 186, Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 162.
349. İbn Sa'd, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, c. 2, s. 110, Halebî, c. 3, s. 186, Zürkânî, c. 2, s. 162.