Kehânet; gaibden haber vermek, falcılık, bakıcılık etmek demektir.

Kişinin işlerini gözeten, yöneten kimseye de, kethüda mânâsına olarak, kâhin denilir. 70

Kâhin; gelecek zamanda olacak şeylerden haber veren ve kâinatın sırlarına, gayb ilmine vâkıf olduğunu iddia eden kimse demektir. 71

Kâhinler; kendilerinin cinlerden tabileri bulunduğunu, onların görünüp kendilerine haberler getirdiklerini söylerlerdi.

Kâhine arrâf ve müneccim de denilir.

Araplar, her ilim sahibine müneccim, tabibe de kâhin ismini verirlerdi.

Arrâflar sözün gelişinden, işten, halden soruşturup birşeyler anlarlar; bununla da, herşeye vâkıf olduklarını, çalınmış şeyleri, yitiklerin yerlerini vesâireyi bildiklerini iddia ederlerdi.

Medine Yahudilerinden Kurayza ve Nadir kabilelerine de, kitab sahibi, anlayış ve bilgi sahibi oldukları için " Kâhinân=iki kâhin kabile" denirdi. 72

Önceleri, cinler, şeytanlar göklere çıkmaktan men edilmedikleri için, göklerin ses dinleme yerlerine sinerek, yeryüzünde vuku bulacak ölüm, yağmur... gibi hadiseler hakkında meleklerin kelamlarından işitebildiklerini gelip kâhinlere haber verirler, onlar da bunlan birtakım yalan dolanlarla doldurulmuş olarak halka söylerlerdi. 73

Peygamberimiz aleyhisselamın peygamber olarak gönderilmesi üzerine, cinler ve şeytanlar, göklere çıkmaktan, haber hırsızlığından men edildiler. 74

-------------------------------------

70. Fîruzâbâdî, Kâmûsu'l -muhît, c. 4, s. 266.

71. İbn Esîr, Nihâye, c. 4, s. 214, Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 122.

72. İbn Esîr. Nihâye, c. 4, s.. 214, 215.

73. Taberî, Tefsîr, c. 1, s. 444.

74. Cinn: 8-9.