Kureyş müşrikleri, Ebu Süfyarı b. Harb'i, haberler araştırmak üzere göndermekte sözbirliği ettile

" Muhammed'le buluşursan, ondan bizim için eman sözü al! 395

Ancak, onun ashabını gevşek görürsen, 396 savaşılacağını kendilerine bildir! 397

Biz sizin arkanızdan hazırlanıp gelmeyeceğiz.

Çünkü, Muhammed'in kiminle; bizimle mi, yahut Hevâzinlerle mi, ya da Sakiflerle mi savaşmak diğini bilmiyoruz" dediler. 398

Bir gece, Ebu Süfyan b. Harb ile Hakîm b. Hizam, Mekke'den çıkıp gittiler. 399

Yolda, Büdeyl b. Verkâ'ya rastladılar. Onun da kendileriyle birlikte gelmesini sağladılar. 400

Bunlar; Peygamberimiz aleyhisselam hakkında haber araştıracaklar, toplayacaklar, işittikleri h; leh gözden geçirecekler, değerlendireceklerdi. 401

Peygamberimiz aleyhisselam, Ensardan bazılarına:

" Ebu Süfyan'a göz kulak olunuz! Siz muhakkak onu bulacaksınız! " buyurmuştu. 402

Casuslar; Merruz-zahran'da Erâk mevkiine eriştikleri zaman, pek çok çadırlar, askerler ve yaı ateşler gördüler, at kişnemeleri, deve böğürmeleri işittiler.

Bunlar onları ürküttü, son derecede korkuttu. 403

Vakit, yatsı vakti idi. 404

Arefe gecesinde yakılan ateşler gibi yanan ateşleri görünce, Ebu Süfyan:

" Bu ne kadar çok ateş? Sanki, arefe gecesi ateşlerini andırıyor! ?

Ey Büdeyl! Yoksa bu ateşler, senin kavmin olan Benî Ka'bların mıdır?" diye sordu.

Büdeyl b. Verkâ:

" Bunlar, Benî Amrların ateşleri olsa gerek! " dedi.

Ebu Süfyan:

" Benî Amrların ateşi bundan az olur, onların bu kadar çok ateşleri olamaz! " dedi. 405

Büdeyl b. Verkâ:

" Belki de seninle çarpışmak üzere toplanmışlardır. Müzeyneleri de, bu gece kendilerine beki tutmuşlardır" dedi. 406

" Bunlar, herhalde, Benî Ka'blar (Huzâalar)'dır. Savaş için toplanmışlardır" dediler.

Ebu Süfyan:

" Evet! Ama bunlar Benî Ka'blardan daha kalabalık görünüyorlar! " dedi.

" Belki de, Hevâzinler, yağmur düşen yerlerdeki otlardan hayvanlarını otiatmak için topraklanı kadar gelmişlerdir. Vallahi, bunların kimler olduklarını pek anlayamadık! " dediler. 407

Peygamberimiz aleyhisselam, casusları yakalamak için, atlılardan bir birliği ileri göndermişti.

Huzâalarda yolu kesmişler, arkaya kimseyi bırakmıyorlardı. 408

-------------------------------------

395. Vâkıdî, c. 2, s. 814, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 135, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 16.

396. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814.

397. Vâkıdî, c. 2, s. 814, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 170.

398. Taberî, Târih, c. 3, s. 117.

399. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 42, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 36.

400. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 36.

401. İbn İshak, İbn Hişam, c. 4 s. 42, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 36, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 165.

402. Zührî, Megâzî, s. 88, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 375.

403. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 36.

404. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 5, s. 170.

405. Buhârî, Sahih, c. 5, s. 91.

406. Taberânî, Mu’cemu’s-sagîr, c. 2, s. 74.

407. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814.

408. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 288.