Peygamberimiz aleyhisselam, Hazret-i Abbas'ı, Mekke'ye gitmek üzere, boz katırına bindirdi.
O da, Ebu Süfyan'ı terkisine alıp yola çıktı.
Peygamberimiz aleyhisselam, Hazret-i Abbas'ın arkasından adam salıp:
" Abbas'a yetişiniz! Kendisini bana geri çeviriniz! " buyurdu.
Elçi Hazret-i Abbas'a yetişti. Fakat Hazret-i Abbas geri dönmek istemedi ve:
" Resûlullah aleyhisselam, acaba Ebu Süfyan'ın Müslüman olduktan sonra, Mekke'ye varınca, oradaki Müslümanların azlığından yararlanarak küfre dönmesinden mi korkuyor ola?" dedi.
Elçi:
" Öyleyse, onu burada tut, bırakma! " dedi.
Hazret-i Abbas da öyle yaptı.
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Ey Abbas! Onu vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazının yanında tut da, Müslümanların, Allah ordusunun ihtişamını görsün! " buyurdu.
Hazret-i Abbas; Peygamberimiz aleyhisselamın emri üzere, Ebu Süfyan'ı alıp vadinin daraldığı, afların sıkışı sıkışa geçtiği dağ boğazına doğru götürdü. 459
Hakîm b. Hizamla Büdeyl b. Verkâ da yanlarında bulunuyordu. 460
Hazret-i Abbas, Müslümanların Ebu Süfyan'ı birden vurup öldüreceklerinden korktuğu için, onu bir tepeciğin üzerine oturttu. 461
Ebu Süfyan, kendisinin durdurulup tutulmakla öldürüleceğini sanarak:
" Ey Hâşim oğulları! Bu, bir gadr (ahde Vefâsızlık, verilen eman sözünde durmam azlık) değil midir?" dedi. 462
Hazret-i Abbas:
" Biz, gadreder (ahde Vefâsızlık gösterir, sözünde durmaz) değiliz. 463 Peygamber sülâlesinde ahde Vefâsızlık olmaz! 464
Hayır! 465 Benim tarafımdan yapılacak, seninle ilgili işler var! " dedi. 466
Ebu Süfyan:
" O iş ne ise, haydi, önceden, ondan başlasana?" dedi.
Hazret-i Abbas:
" Halid b. Velid'le Zübeyr b. Avvam yanına geldikleri zaman, anlarsın. 467
Eğer sen şu yolu tutup gitmiş olsaydın, ben seni bir daha göremeyecektim! " dedi. 468
Ebu Süfyan, Erâk yakınındaki dar boğazda durup da oradan geçenleri gördüğü zaman, Hazret-i Abbas'ın sözünün mânâsını anladı. 469
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Bütün kabileler yanlarındaki silah ve teçhizatlarını kuşanacaklardır" diyerek mücahidlere nida ettirdi. 470
Mücahidleri savaş düzenine koydu.
Kabileler, başlarında başkan ve kumandanları olduğu halde, 471 bayraklarını çekerek geçmeye başladılar. 472
Peygamberimiz aleyhisselam, ilk önce, başlarında Halid b. Velid olduğu halde, Benî Süleymleri gönderdi.
Onlar 1. 000 kişi idiler.
İki sancaklarından birini Abbas b. Mirdas es-Sülemî, diğerini Hufaf b. Nüdbe, bayraklarını da Haccac b. llâttaşıyordu.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Halid b. Velid'dir! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Şu bizim delikanlı mı?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Evet! " dedi. 473
" Onun yanındaki kimlerdir?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Benî Süleymlerdir! " dedi. 474
Ebu Süfyan:
" Benimle Süleym oğulları arasında ne geçmiş, ne münasebet var ki? Onlar ne diye buraya gelmişler?! " dedi. 475
Halid b. Velid Hazret-i Abbas'la Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler ve geçtiler.
Halid b. Velid'in arkasından, Muhacirlerle kim oldukları pek bilinmeyen Araplardan 500 kişilik askerî birliğin başında Zübeyr b. Avvam geçti.
Zübeyr b. Avvam'da siyah bir bayrak vardı.
Zübeyr b. Avvam, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdi, arkadaşları da tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kimdir bu?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Zübeyr b. Avvam'dır! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Senin kızkardeşinin oğlu mu?" diye sordu.
" Evet! " dedi.
Sonra, 300 kişilik askerî birlik halinde Benî Gıfârlar geçti.
Bayraklarını Ebu Zerri'l-Gıfârî veya İmâ' b. Rahasa taşıyordu.
Bunlar, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince üç kere tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Ey Fadl'ın babası! 476 Ey Abbas! 477 Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Bunlar, Benî Gıfârlardır! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Benimle Beni Gıfârlar arasında ne münasebet, geçmiş ne var ki? Onlar buraya ne diye gelmişler?! " dedi. 478
Sonra, 400 kişilik bir askerî birlik halinde Eşlemler geçti.
Kendilerinin iki sancakları bulunuyor, onlardan birini Büreyde b. Husayb, diğerini Naciye b. A'cemü'l-Eslemî taşıyordu.
Bunlar, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Eşlemler! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Ey Fadl'ın babası! Benimle Eşlemler arasında ne münasebet, geçmiş ne var ki? Onlar buraya ne diye gelmişler?! " dedi. 479
Hazret-i Abbas:
" Onlar İslâmiyete girmiş, Müslüman olmuş bir cemaattirler" dedi. 480
Sonra, 500 kişilik askerî bir birlik halinde Benî Ka'b b. Amrlar geçti.
Onların bayrağını, Büsr b. Süfyan taşıyordu.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Benî Ka'b b. Amrlardır! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Evet! Onlar Muhammed'in müttefikleri ve artlaşmalılandır. 481 Eşlemlerin kardeşleridir" dedi. 482
Sonra, 1. 000 kişilik askerî bir birlik halinde Müzeyneler geçti.
Yanlarında üç sancak ve 100 at bulunuyordu.
Sancakları Numan b. Mukarrin, Bilal b. Hâris ve Abdullah b. Amr taşıyordu.
Müzeyneler, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Müzeyneler! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Benimle Müzeyneler arasında ne münasebet, geçmiş ne var ki? Onlar buraya ne diye gelmişler? Onların silah sesleri, dağlarının başından, bana gelir dururdu! " dedi.
Sonra, 800 kişilik askerî bir birlik halinde Cüheyneler geçti.
Onların başlarında kumandanları ve yanlarında sancakları vardı.
Sancağın birini Ebu Rev'a b. Ma'bed b. Halid, ikincisini Süveyd b. Sahr, üçüncüsünü Rafi' b. Mekîs, dördüncüsünü de Abdullah b. Bedr taşıyordu.
Bunlar, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler. 483
Ebu Süfyan Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Cüheyneler! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Benimle Cüheyneler arasında ne münasebet, geçmiş ne var ki? Onlar buraya ne diye gelmişler?" dedi. 484
Sonra, 200 kişilik askerî bir birlik halinde Kinanelerle Damrâlar ve Sa'd b. Bekrler geçti.
Bunların sancağını Ebu Vâkıd el-Leysî taşıyordu.
Bunlar, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Benî Bekrler! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Evet! Vallahi, onlar uğursuz bir halktır. Muhammed bize onların yüzünden savaş açtı.
Amma, vallahi, bu hususta ne bana danışıldı, ne de benim bundan haberim vardı.
Ben, bunu haber aldığım zaman, hiç de hoş karşılamadım. Fakat bu mukadder birşeymiş, başımıza geldi! " dedi.
Hazret-i Abbas:
" Muhammed aleyhisselamın savaş açmasını, Allah senin için hayırlı kılmıştır. Bu yüzden, hepiniz İslâmiyete girmek fırsatını kazandınız! " dedi.
Sonra, Benî Leysler, 200 kişilik askerî bir birlik halinde yalnız başlarına geçtiler.
Onların sancağını Sa'd b. Cessâme taşıyordu.
Onlar, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Benî Leysler! " dedi.
Sonra, Eşca'lar geçti.
Onlar 300 kişi idiler. Kendilerinin yanlarında iki sancak vardı.
Sancağın birini Ma'kıl b. Sinan, diğerini de Nuaym b. Mes'ud taşıyordu. Bunlar, Ebu Süfyan'ın hizasına gelince, üç kere tekbir getirdiler.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Eşca'lar! " dedi. 485
Ebu Süfyan:
" Bunlar, Arapların, Muhammed'e karşı en amansız davrananı idiler! " dedi.
Hazret-i Abbas:
" Allah onların kalblerine İslâmiyet sevgisini düşürdü. Bu da, Yüce Allah'ın lütuf ve kereminin bir eseridir! " deyince, Ebu Süfyan sustu.
Sonra da:
" Muhammed niye geçmedi ki?" dedi.
Hazret-i Abbas:
" O daha geçmedi.
Eğer Muhammed aleyhisselamın içinde bulunduğu askerî birliği görmüş olsaydın, kendini, karşısında hiç kimsenin dayanamayacağı kadar silahlar, erler, atlardan ibaret bir manzara karşısında bulurdun! " dedi.
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Vallahi, ey Fadl'ın babası! Sanırım ki, öyledir!
Bunca insan topluluklarına sahip ve hakim iken, ona kimin gücü yetebilir ki?" dedi. 486
Peygamberimiz aleyhisselamın içinde bulunduğu birlik gelip geçinceye kadar hiçbir kabile geçmedi ki, Ebu Süfyan onların kim olduğunu sormamış, Hazret-i Abbas da onlan haber verdikçe:
" Benimle filan oğulları arasında ne münasebet, ne geçmiş var ki? Onlar buraya niye gelmişler?! " dememiş olsun. 487
Ebu Süfyan, hemen her alayın, her taburun, her bölüğün geçişinde:
" Muhammed daha geçmedi mi?" diye soruyor, Hazret-i Abbas da:
" Hayır! " diye cevap veriyordu. 488
Nihayet, Peygamberimiz aleyhisselamın o tepeden tımağa kadar silahlanmış cihad ordusu oraya doğru gelirken, atların ayaklarından kalkan tozlar ortalığı karartmakta idi.
Muhacirlerle Ensar mücahidlerinden oluşan bu alayda 1. 000 489 veya 2. 000 490 zırh gömlekli vardı. 491 Hepsi de miğferli idi. 492
Peygamberimiz aleyhisselam bayrağını Sa'd b. Ubâde'ye vermiş ve onu alayının önüne geçirmişti. Ensarın her kabilesine bayraklar, sancaklar verilmiş, her biri zırh gömleklere bürünmüştü. Gözlerinden başka bir yerleri görünmüyordu.
Hazret-i Ömer de, sırtına zırh gömlek giyinmişti. Peygamberimiz aleyhisselamın alayını o yönetmekte idi. 493
Peygamberimiz aleyhisselam, devesi Kasvâ'nın üzerinde ve Hazret-i Ebu Bekir'le Useyd b. Hudayhn arasında bulunuyor, 494 yanındakilerle konuşuyordu. 495
Ebu Süfyan, bir benzerini daha görmediği bu mücahidler alayı önünden geçerken: 496
" Kim bunlar ey Abbas! 497 Bu, hangi kabile alayı?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Ensardır! " dedi.
Ensarın başında Sa'd b. Ubâde bulunuyor ve onların bayrağını taşıyordu. Ebu Süfyan'a:
" Ey Ebu Süfyan! Bu gün, en büyük harp günüdür! Bu gün, Kabe'de kan dökmenin helâl kılındığı bir gündür. 498 Allah bugün Kureyş müşriklerini hor ve hakîr kılacaktır! " diyerek bağırdı. 499
Muhacir mücahidlerin başında Hazret-i Ali gelip geçti.
Ebu Süfyan:
" Ey Abbas! Kim bunlar?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Muhacirlerdir. Başlarındaki de, Ali b. Ebu Talib'dir! " dedi. 500
O sırada, Peygamberimiz aleyhisselam, Muhacirlerle Ensar arasında göründü. Hazret-i Abbas:
" İşte, Resûlullah aleyhisselam da geldi! " dedi. 501
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Ey Abbas! Bu gün, senin Kabe'yi ve Mekke halkını ve beni himaye edeceğin ne iyi bir gündür! " dedi. 502
Mücahidler, tepelerinden tımaklarına kadar silahlara bürünmüşlerdi. Kendilerinin yalnız gözleri görünmekte idi.
Onlar geçerken, Ebu Süfyan şaşırdı, " Sübhânallah! " dedi ve:
" Ey Abbas! Kim bunlar?! " diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Bu, Resûlullah aleyhisselamın aralarında bulunduğu Muhacirlerle Ensar alayıdır! 503
Bunlar, Allah yolunda ölüme susamış Muhacirlerle Ensardırlar! " dedi. 504
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Kardeşinin oğluna pek büyük bir saltanat verilmiş! 505
Bunlara, hiç kimse dayanamaz ve güç yetiremez!
Vallahi, Fadl'ın babası! Kardeşinin oğlunun saltanatı pek büyümüş! " dedi.
Hazret-i Abbas:
" Ey Ebu Süfyan! Bu (saltanat değil) peygamberliktir! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Evet! " dedi. 506
Peygamberimiz aleyhisselamın sancağını Zübeyr b. Avvam taşıyordu.
Peygamberimiz aleyhisselam Ebu Süfyan'ın önünden geçerken, Ebu Süfyan:
" Yâ Rasûlallah! Sa'd b. Ubâde'nin ne söylediğini bilmiyor musun?" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Ne söyledi o?" diye sordu.
Ebu Süfyan:
" Şöyle şöyle söyledi" diyerek Sa'd b. Ubâde'nin söylediklerini haber verdi. 507
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Sa'd, yanlış söylemiş!
Bu gün, Allah'ın, ezan sesleriyle Kabe'nin şanını yükselteceği bir gündür!
Bu gün, Kabe'nin tevhid örtüsüyle örtüneceği bir gündür! " buyurdu. 508
Ebu Süfyan:
" Allah aşkına, sen kavmini bağışla!
Sen insanların en iyisi, en uslusu, en yumuşak huylusu, en merhametlisi, akrabalık hakkını en çok gözetenisindir! 509
Yâ Rasûlallah! Sen kavmini öldürmeyi mi emrettin?" dedi. 510
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Hayır! Ben öyle emretmedim! 511 Bu gün, merhamet günüdür!
Bu gün, Yüce Allah'ın Kureyşîleri (İslâmiyetle) güçlendireceği, üstünleştireceği bir gündür! " buyurdu. 512
Peygamberimiz aleyhisselamın alayı hareket halinde iken, Hazret-i Ömer saf düzenini, sırasını bozdurmamak için bağınyor513 ve:
" Ahiriniz evvelinize gelip kavuşuncaya kadar yavaş yürüyünüz! " diyerek emirler veriyor, alay çavuşluğu yapıyordu. 514
Ebu Süfyan, Hazret-i Abbas'a:
" Ey Fadl'ın babası! Kim bu konuşan?" diye sordu.
Hazret-i Abbas:
" Ömer b. Hattab! " dedi.
Ebu Süfyan:
" Çok az ve önemsiz olan Adiyy oğullarının, vallahi, bundan sonra işi iş! " dedi.
Hazret-i Abbas:
" Ey Ebu Süfyan! Şüphe yok ki, Allah, dilediği kimseyi dilediği şeyle yükseltir.
Muhakkak ki, Ömer de, İslâmiyetin yükselttiği kişilerdendir" dedi. 515
Ebu Süfyan:
" Gidiver ey Abbas! Ben hiçbir zaman bugünkü gibi ne bir ordu, ne de birtopluluk gördüm! " dedi. 516
-------------------------------------
459. İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 46, Vâkıdî, c. 2, s. 818, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 91.
460. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 290.
461. Zührî, Megâzî, s. 89, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 376.
462. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 172, İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 8, s. 6.
463. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 172.
464. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818.
465. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 8, s. 6.
466. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 819, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 172, İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 8, s. 6.
467. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 172.
468. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818.
469. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 172.
470. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 41, İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 8, s. 6.
471. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818.
472. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 46, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818.
473. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818, 819, Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 304.
474. Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 20.
475. İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 46, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Taberî, Târîh, c. 3, s. 116, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 170, Zehebî, Megâzî, s. 452, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 292, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 184.
476. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 819, Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 304.
477. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91.
478. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 819, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 304, 305.
479. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 819, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 305.
480. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 819.
481. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 819, Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 305.
482. Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 305.
483. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 820, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 305.
484. Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 305.
485. Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 305.
486. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 820, 821, Zürkânî, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 305.
487. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 46, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Taberî, Târîh, c. 3, s. 116, 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 35, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 167.
488. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 305.
489. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821.
490. Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 21, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 307.
491. Vâkıdî, c. 2, s. 821, Halebî, c. 3, s. 21, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 307.
492. İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 230.
493. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821.
494. Vâkıdî, c. 2, s. 821, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 135.
495. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821.
496. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 119.
497. Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 377, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91.
498. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 119, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 182.
499. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 128.
500. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 170.
501. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821.
502. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 119, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 195.
503. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 119, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 195.
504. Zührî, Megâzî, s. 89, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 376.
505. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 175.
506. İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 47, Vâkıdî, c. 2, s. 822, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 135, Taberî, Târîh, c. 3, s. 117, Beyhakî, c. 5, s. 35, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 246, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 170, Zehebî, Megâzî, s. 452, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 290, İbn Kayyım, c. 2, s. 182.
507. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 119, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 196.
508. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 91 , Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 119, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 291, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 182, Kastalânî, Mevâhib, c. 1 , s. 196, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 308.
509. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 171, 172, İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 8, s. 7.
510. Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 44, İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 7, s. 6-7, Kastalânî, c. 1, s. 196.
511. İbn Hacer, Fethu'l-bâri, c. 8, s. 6-7, Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 196.
512. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 822, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 182.
513. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821.
514. Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 21, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 307.
515. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 821.
516. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 172.