EL-HASÂİSÜ'L-KÜBRÂ |
| |
20 PEYGAMBERİMİZİN, ATICILIK YARIŞINDA KUVVET HUSULE GELMESİYLE İLGİLİ MUCİZELERİ |
Beyhekî'nin Seleme bin el-Ekva'dan rivayetine göre, bir gün Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Eşlem kabilesinden bazı kimselerin atıcılık hususunda birbirleriyle yarışmakta olduklarını görmüş. Onların birbirleriyle güzel bir şekilde yarışmalarına bakmış ve:
"Bu eğlence, pek güzel bir eğlencedir! Haydi atınız ve birbirinizle yarışınız! Şimdi ben, Seleme bin el-Ekva'ı tutuyorum, onu destekliyorum!" buyurmuştur. Orada yarışmakta olanlar da bunun üzerine yansı bırakmışlar ve: "Biz bu durumda, birbirimizle yanşamayız! Çünkü Hazret-i Peygamber taraf tutup Seleme'yi desteklemektedir. Bu takdirde Seleme bizlere muhakkak gâlib gelecektir!" demişlerdir.
Onların yarışmayı böyle bir gerekçe ile bıraktıklarını gören Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunun üzerine: "Haydi yansınız! Ben, sâdece Seleme'yi desteklemekten vazgeçtim, şimdi hepinizi birden destekliyorum, hepinizle beraberim!" buyurmuştur.
Hazret-i Peygamber'in böyle buyurması üzerine, yeniden birbirleriyle yarışmaya başlayan bu kimseler, o günün akşamına kadar birbiriyle yarışmaya devam etmişler, fakat içlerinden hiç biri, bir diğerini yenememiştir. Akşam olduğunda, tam bir beraberlik üzerine dağılmışlardır." [1]
İbn-i Sa'd'ın, bizzat Saîd
bin el-Müseyyeb'in kendisinden olan rivayeti ise şöyledir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), dedem Hazn'e hitaben buyurdular ki:
"Senin adın: Sehl olsun!" Dedem ise, işin güzelliğini ve inceliğini
anlıyamadığından: "Sehl, yumuşaklığı hatırlatır, bu ise merkebe
yaraşır" dedi ve Rasulullah'ın teklifini kabul etmekten sakındı. Biz ise,
dedemin ismini hatırlattığı huzuneti, yani gam ve kederi, bugüne kadar hep
evimizde duyageldik."
Bu hususla ilgili olarak Buhârî'nin de Zührî tarikiyle Saîd bin el-Müseyyeb'ten, onun da babasından
rivayet ettiği bir haber vardır ve şöyledir: Saîd'in babası el-Müseyyeb
anlatır: "Bir gün babam Hazn, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelmişti. Peygamberimiz, ona adının
ne olduğunu sordu. O da "Hazn" cevabını verdi. Bunun üzerine Hazret-i
Peygamber, onun bu adını beğenmedi ve değiştirmek istedi. Buyurdu ki:
"Hayır, senin adın: Sehl olsun!" Babam ise şu karşılığı verdi:
"Ben, bana vaktiyle babam tarafından verilmiş bulunan adımı değiştirmek
istemem!"
el-Müseyyeb'in oğlu Saîd der ki: "İşte, dedemin bu anlayışsızlığı
ve taşıdığı Hazn adı sebebiyle, bugüne kadar ailemizde huzunet, hüzün ve keder
eksik olmamıştır."[2]
Hâkim, Übeyy hin
Ka'b'tan şu heberi nakletmiştir: "Bir gün ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında idim. Bir A'râbî gelip dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü, benim bir kardeşim var ve o çok ağır bir şekilde
hastadır." Peygamberimiz ona, kardeşinin hastalığının ne olduğunu sordu.
A'râbî: "Kardeşim, cinlerin şerrine uğramış, cinnet hastalığına tutulmuştur"
dedi. Peygamberimiz de kendisine: "Haydi kardeşini buraya getir!"
buyurdu. A'râbî gidip kardeşini getirdi ve Peygamberimiz'in önüne oturttu.
Peygamberimiz de bazı sûre ve âyetler okuyarak o hastayı, Allah'ın korumasına
havale etti. Peygamberimiz’in okuduğu sûre ve âyetler şunlardı:
1- Fatiha Sûresi,
2- el-Bakara Sûresi'nin baş tarafından dört âyet: (Elif lâm mîm ile
başlayıp el-müflihîn'a kadar),
3- "Ve ilâhüküm ilâhün vâhidün" âyetiyle Ayete’l-Kürsî,
4- el-Ârâf Sûresinden "înne
rabbekümullahü" diye başlıyan 54. âyet,
5- el-Mü’minûn Sûresinin sonundaki üç âyet,
6- El-Cinn Sûresinin üçüncü âyeti,
7- el-Sâffât Sûresinin başından on âyet,
8- el-Haşr Sûresinin sonundaki üç ayet,
9- "Kul hüvallahü ehad" yâni İhlâs Sûresi,
10- "Kul eûzü bi-rabbil-felak" Sûresi,
11- "Kul eûzü bi-rabbinnâsi" Sûresi.'
Sevgili Peygamberimiz, bu sûre ve âyetleri okuyarak Allah'a olan duasını
ve niyazını bitirdiği ve bütün serlerden Allah'a sığınma sûreleri olan
"Kul Eûzü" leri okuyarak son verdiği zaman; o ârâbînin mecnûn olan
kardeşi sapasağlam ayağa kalktı ve sanki hiç hasta olmamışa döndü."