Kur'ân-ı Kerîm'de açıkça bildirildiği üzere, Peygamberimiz aleyhisselâm ümmî idi, okuma-yazma bilmezdi. 165

Arap kavmi de, genellikle ümmî idiler. 166

Bunu, Peygamberimiz aleyhisselâm da:

" Biz ümmî bir cemaatız. Ne yazı yazanz, ne de hesap biliriz! " buyurarak açıklamışlardır. 167

Peygamberimiz aleyhisselâm, peygamberliğe nail olduğu gece Cebrail aleyhisselâm tarafından " İkra'! =Oku! " diyerek okumaya tekrar tekrar zorlandığı zaman, hep " Mâ ene bi kâriîn=Ben okuma bilmem" cevabını vermişti. 168

Peygamberimiz aleyhisselâmın okuryazar olmadığı da, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanmaktadır:

" Sen, bundan önce, hiçbir kitap okur değildin. Hâlâ da, elinle yazı yazmazsın. Öyle olsaydı (okur yazar olsaydın) bâtıl söyleyenler, muhakkak, şüphelenebilirlerdi." 169

Peygamberimiz aleyhisselâmın doğumundan peygamberliğe erdiği tarihe, kırk yaşına kadar olan hayatı, Kureyş müşriklerinin gözleri önünde geçmişti. Kendisinin hayatından, onlara gizli, kapalı kalan bir taraf yoktu.

Müşriklerin arasında, Peygamberimiz aleyhisselâmın doğumunu, çocukluğunu, gençliğini, peygamberliğe erinceye kadar geçirdiği hayatını günü gününe bilenler bile vardı; ve onlar Peygamberimiz aleyhisselâma karşı olanların safında bulunuyorlardı.

Peygamberimiz aleyhisselâmın aralarında doğup büyümüş olduğu müşrik hemşehrilerine, akrabalarına karşı, Yüce Allah tarafından " De ki: 'Ben, ondan (Kur'ân'dan) önce, aranızda bir ömür durmuş, yaşamı sırrıdır! Siz hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?'" 170 buyurularak inkâr ve itiraz damarlarına basıldığı halde, Mekkeli müşrikler susmuşlar, susmak zorunda kalmışlarsa, bu ancak Peygamberimiz Aleyhiselamın hayatından kendilerince bilinmeyen bir taraf bulunmadığını gösterir.

Peygamberimiz aleyhisselâmın, vahiy gelmeye başladığı tarihe kadarda, ne Kitabdan, ne de imandan haberi yoktu.

Bu gerçeği de, Yüce Allah, Peygamberimiz aleyhisselâm tarafından mü'min, münkir, müşrik herkese okunan şu âyetle açıklamıştır:

" İşte, Biz, sana da böylece Emrimizden bir Ruhu variyettik. Halbuki, (bundan önce) sen 'Kitab, nedir? İman, nedir?' bilmezdin. Fakat, Biz, onu (Kur’ân'ı) bir nur yaptık. Bununla, kullarımızdan kimi dilersek, ona hidayet veririz. Şüphesiz ki sen her halde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun! " 171

Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisine birşey sorulduğu zaman, o hususta vahiy nazil olmamışsa " Bilmiyorum! " buyurur veya vahiy gelinceye kadar susar, kendiliğinden birşey söylemezdi. 172

Bu gerçek de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır

" Sahibiniz (doğru yoldan) sapmadı, bâtıla da inanmadı. O, kendi (rey ve) nevasından söylemez! O (Kur’ân), kendisine (Allah tarafından) ilka edilegelen vahiyden başka (birşey) değildir." 173

" O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir! Eğer (Peygamber) bazı sözleri Bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, onun sağ elini (kudret ve kuvvetini) alıverirdik! Sonra da, hiç şüphesiz, kendisinin kalb damarını koparırdık. O vakit, sizden hiçbiriniz buna engel de olamazdınız! " 174

Peygamberimiz aleyhisselâma kendiliğinden bilemeyeceği birçok gerçeğin Allah tarafından vahiy ile bildirildiği de Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır:

1. Nûh Tufanı 175 anlatıldıktan sonra:

" Bunlar gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz.

Onları bundan önce ne sen biliyordun, ne de kavmin biliyordu.

O halde, sen de (Nûh gibi) katlan!

Akıbet, hiç şüphesiz, takvaya erenlerindir! " 176

2. Hazret-i Meryem'le İsa ve Yahya aleyhisselâmların doğumları 177 anlatıldıktan sonra:

" Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir.

Meryem'i onlardan hangisi himayesine alacak, diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Onlar bu hususta çekişirlerken de yine yanlarında değildin." 178

3. Yûsuf aleyhisselâmın kıssası 179 anlatıldıktan sonra:

" Bu (kıssa) sana vahiy ile bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir.

(Yoksa) onlar hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıkları zaman sen onların yanlarında değildin." 180

4. Musa aleyhisselâmın kıssası 181 anlatıldıktan sonra:

" Musa'ya o emri vahyettiğimiz vakit, sen batı tarafında (bulunuyor) değildin, görenlerden de değildin.

Fakat, Biz daha birçok nesiller yarattık da, onların (ömürleri) uzadıkça uzadı.

Sen, Medyen ahalisi içinde ikamet edici olup da, âyetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değilsin!

Ancak (geçmişlerin haberlerini sana) gönderenler, Biziz!

Musa'ya nida ettiğimiz vakit de, sen Tûr'un yanında değildin!

Fakat, sen Rabbinden bir rahmet olarak (gönderildin). Tâ ki, senden önce kendilerine inzar edici (bir peygamber) gelmemiş olan bir kavmi sen inzar edesin!

Olur ki, onlar iyice düşünüp öğüt kabul ederier." 182

Meallerini yazdığımız bu âyetler; Peygamberimiz aleyhisselâmın hiçbir kimseden hiçbir şey öğrenmediğini, bütün bilgilerinin İlahî Vahye dayandığını açıklamakta ve buna aykırı görüşleri topyekün reddetmektedir.

Peygamberimiz aleyhisselâm kendisinden asırlarca sonra keşfedilecek veya keşfine çalışılacak birtakım ilmî, fennî gerçekleri de vahiy ile bildirmiştir. Meselâ:

5. Güneş, Ay gibi semavî ecramdan her birinin birer yörüngede yüzdükleri, döndükleri, 183

6. Güneşin kendi karargâhına doğru seyr ve cereyan ettiği, 184

7. Göklere muvazene kanununun konulduğu, 185

8. Semanın ilk halinin gaz olduğu, 186

9. Dünyanın döndüğü, 187

10. Her canlı şeyin sudan yaratıldığı, su ile canlı kılındığı, 188

11. Âdem oğullarının zürriyetilerine zerreler halinde iken Yüce Allah tarafından idrak ve şuur verilerek ilahî rububiyetin ikrar ettirilmiş olduğu, 189

12. Bazı ürünlerin ilkah edici, aşılayıcı rüzgârlar gönderilerek meydana gelmelerinin sağlandığı, 190

13. Salanlarında görülen harikulade işlerin kendilerine Allah tarafından ilham yoluyla yaptırılmakta olduğu, 191

14. Yerde yürüyen, havada uçan hayvanların da, insanlar gibi, birer topluluk oldukları, 192

15. Ruhun mahiyetini kavramaya insan ilminin yetmeyeceği, 193

16. İnsanların bütün tutum ve davranışlarının istinsah edilmekte (filme alınmakta) olduğu, 194

17. Cansız, dilsiz sanılan şeylerin de insanların kolay kolay anlayamayacakları özel dillerle Allah'ı teşbih ettikleri, 195

18. İki denizin, aralarına konulan perde ile, sularının birbirlerine karışmamalarının sağlandığı, 196

19. Üç bin küsur yıl önce denizde boğulan Firavunun cansız cesedinin (karada yüksekçe bir yere) atılıp arkasından geleceklere ibret olmak üzere korunacağı, 197

20. Bir sultan'la (aşıp bastırıcı bir araçla) göklerin sınırlarının (uzayın) aşılabileceği, 198

21. Göklerde de, yerdekiler gibi yaratıklar bulunduğu ve Allah dilediği zaman onların yerdekilerle biraraya getirileceği, 199

22. İlim ve fen dünyasınca ancak son zamanlarda farkına varılabilen; semanın genişletilmekte olduğu (Zâriyât: 47) gerçeği ve daha birçok gerçekler Yüce Allah tarafından vahiy ile bildirilmemiş olsaydı, Peygamberimiz aleyhisselâmın onları ondört asır önce bilmesi, bildirmesi mümkün mü idi?

--------------------------------------------

165. A'râf 157-158.

166. Cum'a: 2.

167. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 52, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 220, Müslim , Sahih, c. 2, s. 761, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 296, Nesâî, Sünen, c. 4, s. 139.

168. Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 322, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232-233, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 88, Müslim, Sahih, c. 1, s. 140-141, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 213-214, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6. Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, s. 5-6, Begavî, Mesâbihu's-sünne, c. 2, s. 174, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 85-86, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 3.

169. Ankebût: 48.

170. Yûnus 16.

171. Şûra: 52.

172. Buhârî, Sahih, c. 8, s. 148.

173. Mecm: 2-4.

174. el-Hâkka: 43-47.

175. Hûd: 36-48.

176. Hûd: 49.

177. Al-i İmrân: 33-43.

178. Âl-i İmrân: 44.

179. Yûsuf 4-101.

180. Yûsuf 102.

181. Kasas: 3-43.

182. Kasas: 44-46.

183. Yasin: 40.

184. Yasin: 38.

185. Enbiyâ: 30.

186. er-Rahmân: 7.

187. Fussilet: 11.

188. Nemi: 88.

189. A'râf 172-173.

190. Hicr: 22.

191. Mahl: 68-69.

192. En'âm: 38.

193. İsrâ: 85.

194. Câsiye: 29.

195. İsrâ: 44.

196. Nemi: 61.

197. Yûnus: 92.

198. er-Rahmân: 33.

199. Şûra: 29.